Bakan Özer'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Deprem felaketi yaşayan illerde yürütülen eğitim öğretim faaliyetlerine değinen Bakan Mahmut Özer, bölgede eğitim öğretimin süreçlerinin normalleşmesi için Millî Eğitim Bakanlığı olarak bütün kurumlarıyla seferber olduklarını kaydederek bu süreçte emek veren katkı sunan herkese teşekkür etti.
Okullar kapalı olduğu sürece sadece öğrenme kayıplarının yaşanmadığını, başka kayıpların da ortaya çıktığını ifade eden Özer, Kovid sürecine de değinerek şunları söyledi: "Ben göreve geldiğimden itibaren okulları açmak için gerçekten çok büyük gayret sarf ettim ve bir gün bile kapatmadım bu okulları. İlk başlangıçta dedik ki 'okullar ilk açılacak ve son kapatılacak yerlerdir.' Sonra öyle bir noktaya geldi ki okulların açılması artık eğitim meselesi olmaktan çıktı bir milli güvenlik meselesi haline geldi ve o günlerde şunu gördük; okulları açmasaydık, normalleştirmeseydik eğitim sistemini Türkiye'nin normalleştirilmesi gerçekten gecikecekti. Çünkü bizim eğitim sistemimiz öyle küçük ölçekli bir eğitim sistemi değil. 19 milyon öğrencisi 1.2 milyon öğretmeni olan devasa bir eğitim sistemi. Aynı yaklaşımı deprem bölgesinde de gerçekleştirdik. 'Her yerde ve her şartta eğitime devam' mottosuyla çadırsa çadır, konteynırsa konteyner, fabrika okulsa okul, hiçbir şey yoksa açık alanda öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizi bir araya getirmeye çalıştık. Buradaki amaç, olağanüstü hallerde yaralanmaya en açık olan çocuklarımız. Önemli olan o travmalı ortamdan kurtarıp öğretmenleriyle buluşturup psikolojik sağlamlıklarını güçlendirecek şekilde eğitim süreçlerine tabi olmaları..."
Deprem nedeniyle diğer illere nakil yaptıran yaklaşık 85 bin öğrenci bölgeye geri döndü
Amaçlarının, deprem bölgesinde müfredata dayalı sıkı bir eğitim olmadığını, çocukların psikolojik sağlamlıklarını destekleyecek bir eğitim sistematiği geliştirmek olduğunu belirten Özer, bu faaliyetleri her noktada sürdürdüklerini kaydederek deprem illerini üç kategoriye ayırarak okulları açtıklarını hatırlattı.
Daha sonra öğrencilerin diğer illere nakillerini aldırmayasıyla ilgili kolaylıklar sağladıklarını belirten Özer, kovid sürecindeki gibi eğitim sürecinin normalleşmesiyle birlikte geri dönüşlerin başladığını söyledi.
Deprem bölgesinde eğitim öğretim süreçlerinin normalleşmesiyle birlikte diğer illere nakil yaptıran öğrencilerin tekrar kendi illerine dönmeye başladığına işaret eden Özer, en fazla dönüşün de depremden en fazla etkilenen iller olduğuna dikkat çekerek, "Kahramanmaraş'ta 27 bin 45, Hatay'da 15 bin 895, Malatya'da 12 bin 544 ve Adıyaman'da 10 bin 999 olmak üzere diğer illerle beraber 84 bin 617 öğrencimiz tekrar bölgeye geri döndü." dedi.
Deprem bölesinde LGS ve YKS'ye girecek öğrencilere yönelik destekleme ve yetiştirme kurslarını devreye soktuklarını anımsatan Özer, sağlanan imkânlardan 150 bin öğrencinin yararlandığını söyledi. İkinci dönem konularını sınav kapsamdan çıkardıklarını belirten özer, bu öğrencilere her türlü desteği verdiklerini söyledi.
Özer şöyle devam etti: "Tüm öğrencilerimiz için ders kitaplarını yeniden bastırdık, yaklaşık 25 milyon ders kitabını tekrar dağıttık, tüm öğrencilerimizin kırtasiye malzemelerini tekrar karşıladık. Çoğu öğrencimizi burs kapsamına aldık. Gerçekten devlet tüm imkânlarıyla o şefkat elini, sosyal devlet anlayışıyla o çocuklarımızın, ailelerimizin sırtlarına hissettirdi ve yine biz bakanlık olarak her türlü desteğimizle o öğrencilerimizin, velilerimizin yanında yer almaya devam ediyoruz. Diğer taraftan psikososyal destekle ilgili de hem çadırlarda hem bölgede hem de bölgeden diğer illerimize gitmiş olan ailelere, çocuklara ulaşarak o yardımı sürekli devam ettiriyor. Yaklaşık şu ana kadar 2 buçuk milyon öğrenci ve velimize bu bağlamda destek verdik ve vermeye de devam edeceğiz."
Deprem bölgesindeki öğretmenlerin de her zaman yanlarında olduklarını vurgulayan Özer, bu süreçte öğretmenleri idari izinli sayarak ders ücretlerinin tamamını ödediklerini kaydederek bölgedeki öğretmenlere mazeret tayin hakkı verdiklerini söyledi. Özer, bu haktan yaklaşık 5 bin öğretmen ve idari personelin faydalandığını ifade etti.
Öğretmenlerin fedakâr çalışmalarından söz eden Bakan Özer, "Böyle öğretmenlerimiz olduğu müddetçe bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet bu coğrafyada, bu coğrafyanın kaderi olarak bölgesinin de kaderi olarak varlığını sürdürecektir." dedi.
Son yirmi yılın en büyük ataması olarak gerçekleştirilen 45 bin öğretmen atamasına da değinen Bakan Özer, OECD'nin hazırladığı Türkiye raporunda Türkiye'nin son yirmi yılda eğitimde almış olduğu mesafenin yer aldığını belirterek şunları aktardı: "Türkiye, eğitimde eğitim çağı nüfusunun tamamını eğitim sistemine dahil ederken, büyük bir başarı sağlarken diyor ki aynı zamanda bunu kaliteye rağmen yapmadı. Mesela öğretmen başına düşen öğrenci sayısını ciddi bir şekilde azaltarak OECD ortalamasına yaklaştırdı. Hatta lisede OECD ortalamasından bile daha iyi noktaya geldi. Bu nasıl oldu? Her yıl atanan öğretmenlerle oldu. 2000'li yıllarda 500 bin civarında öğretmen varken eğitim sisteminde şu anda 1 milyon 250 öğretmeni olan bir eğitim sistemimiz var. Yani şu anda eğitim sisteminde olan öğretmenlerin yüzde 75'i son yirmi yılda atandı. Bu ne demektir? Türkiye bu kalite odaklı büyümesini sürdürecek, dolayısıyla sürekli öğretmen ataması olacak."
Özer, KPSS puanıyla bundan sonra da atamaların yapılacağını kaydetti.
Türkiye, 5-14 yaş aralığındaki okullaşma oranında OECD'yi geçti
Türkiye'nin eğitim sistemindeki verilerine ilişkin sürekli manipülasyonların yapıldığını ifade eden Bakan Özer, bu nedenle OECD'den son yirmi yılın resmini göstermeleri üzerine bir rapor taleplerinin olduğunu kaydetti.
Söz konusu raporda hem Türkiye'nin yirmi yıldaki gelişmesine, iyileşmesine hem de eksikliklerine değinildiğini belirten Özer, "Türkiye son yirmi yılda beşeri sermayesinin niteliğini artırmada tüm çağ nüfusunu eğitimle buluşturmuş. Bu hakkı teslim ediyor, hatta diyor ki 5-14 yaş aralığındaki okullaşma oranı OECD'yi bile geçmiş. 5-14 yaş aralığı hangisi? İlkokul ve ortaokul... Yine 20-39 yaş aralığındaki vatandaşların eğitimle buluşma oranı OECD'nin üzerinde. Bu nasıl oldu? İşte eğitimdeki okullaşma oranları, fiziki yatırımlar, eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için ücretsiz kitaplardan burslara, ücretsiz yemeklere kadar sosyal politikalar, eğitim sisteminin önündeki antidemokratik uygulamaların kaldırılması, başörtüsü yasakları, katsayı uygulamalarının kaldırılması gibi eğitimin demokratikleştirilmesi, yani eğitimin eğitim sisteminin toplumsal taleplere daha duyarlı hâle getirilmesiyle ilgili adımlar ve yükseköğretimdeki yapılan açılımlar. OECD bu hakkı teslim ederken içimizdeki bazılarının bu hakkı teslim edememesi vicdani olarak kendi vicdanlarına bıraktığımız bir durum." diye konuştu.
Raporda, Türkiye'de yükseköğretim kurumlarının sayısının 209'a çıkarılması, eğitim sisteminin kalitesinin artması ve öğretmenlik meslek kanunu gibi uygulamaların da ayrıntılı bir şekilde olumlu gelişmeler olarak yer aldığını bildiren Özer, bunları görmekten büyük mutluluk duyduğunu söyledi.
"Türk eğitim sistemi şu an Türkiye yüzyılına hazır mı?" sorusuna yanıt veren Bakan Özer, Türkiye'de yirmi yıl önce eğitim sisteminde öncelikle erişim problemi bulunduğunu anımsattı. Özer, sözlerine şöyle devam etti: Yirmi yıl öncesine karşılaştırdığımız zaman Türkiye, erişim problemini çözdü. Kız çocuklarının okullaşma problemini çözdü. Okulların niteliğini arttırmayla ilgili kaliteli bir şekilde büyümeyle ilgili çok önemli mesafeler katetti ama katetmemiz gereken daha mesafeler var. Bizim amacımız bundan sonra, eğitim sisteminde kaliteyi sürekli artırmak ama bir şeyi merkeze almak. O da nedir? Kültürünü, değerlerini, devletini, milletini bilen, onu içselleştirmiş ama dünyayı da tanıyan, dünyayla da rekabet edebilen nesiller yetiştirebilmek. Şu andaki en fazla odağımız bu olacak ve burada da ana mihenk taşımız, bizim kilit taşımız öğretmenlerimiz olacak. Öğretmenlerimize daha fazla yatırım yapacağız. Öğretmenlerimizin bu değerlerin taşıyıcısı olarak okullarımızda fonksiyon icra edebilmeleri için Millî Eğitim Bakanlığı olarak her türlü desteği sağlayacağız. Yeni adımlarla birlikte, bu çerçevede Türkiye yüzyılında en sağlam araçlardan bir tanesi eğitim sistemimiz olacak."
LGS'nin kaldırılıp kaldırılamayacağı konusunda gelen soruya karşın kısa bir açıklamada bulunan Bakan Özer, "Liseye yerleştirmede sınav olmasın, tamam ama Türk toplumunun ve kamu vicdanını ve adalet duygusunu zedelemeden, bize o Galatasaray Lisesine, işte Kabataş Erkek Lisesine nasıl öğrencileri yerleştirebileceğinizi bir açıklayın, bilelim. Türkiye'de liseye yerleştirme sadece sınavla olmuyor ki yüzde 10'u sınavla yerleşiyor, geriye kalan yüzde 90'ı sınavsız bir şekilde yerleşiyor." dedi.
Okul öncesi eğitimle ilgili 5 yaşta neredeyse hiçbir problem kalmadı
Okul öncesi eğitimin zorunlu olup olmaması konusunda değerlendirmelerde bulunan Özer, son bir yılda 2 bin 782 anaokulu varken 6 bin 700 anaokulu kapasitesi oluşturduklarını dile getirerek, böylece 5 yaştaki okullaşma oranının yüzde 65'ten yüzde 99.86'ya çıktığını ve Türkiye'de okul öncesi eğitimle ilgili 5 yaşta neredeyse hiçbir problem kalmadığını vurguladı.
Özer, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti Millî Eğitim Bakanı olarak ilkokulda, ortaokulda ve lisede, okulda olması gerektiği hâlde, okulda olmayan öğrenci sayısını açıkladım. Yaklaşık 95 bin öğrenci. Onları da bulmaya çalışıyoruz. Bir öğrencimizin bile eğitimin dışında olmasına tahammülümüz yok." şeklinde konuştu.
Köy okulları konusuna değinen Bakan Özer, "Bir yıldan beri şu anda 3 bin 500 köy okulunu, hatta köy okulu olarak da değil, sadece köy yaşam merkezi olarak, yani sadece anaokulu ilkokul olarak da değil, köydeki vatandaşlarımızın istedikleri halk eğitim kursunu ayağına getirerek, köydeki yetişkinle torununu, çocuğunu aynı eğitim çatısında buluşturan yeni bir modelle tanıştırdık. İnşallah, 2023 yılının sonuna kadar da tamamını açacağız." bilgisini paylaştı.
Konuşmasının devamında mesleki eğitim ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Özer, şunları söyledi: "Aynı şekilde mesleki eğitim noktasında da bizim yaptığımız şey şu oldu: Mesleki eğitim iş gücü piyasasına eleman yetiştiriyor. İş gücü piyasasına duyarsız olan bir mesleki eğitimi söz konusu olamaz, verimli olamaz. Sektörün tüm temsilcilerini topladık, 'Birlikte mesleki eğitim inşa edelim, müfredatı birlikte güncelleyelim. İş gücü piyasasının ihtiyaçlarını birlikte belirleyelim ama sizden istediğimiz şey istihdam garantisi verin.' dedik. 'Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu tüm alanlarda mesleki eğitimi inşa edelim.' dedik. Savunma sanayi alanında mesleki eğitim verilmiyordu, ASELSAN ile başladık. Havacılık ve uzay teknolojileri ile ilgili Elmadağ'da Özdemir Bayraktar'ın ismini verdiğimiz bir okul açtık. Bu atılımlarımız bir anda öğrencilerin mesleki eğitime teveccühünü artırdı. Meslek liseleri, yüzde birlik başarı diliminden öğrenci almaya başladı. Diğer taraftan meslek liselerinde döner sermaye kapsamındaki üretimi arttırdık. Yani 200 milyonluk banttan, 2 milyarlık bantlara çıktı. Bu üretim kapasitelerinin artması o kadar kritik ki... Meslek liseleri AR-GE çalışmalarına başladı artık. Aynı zamanda yaptığımız en önemli hamle, özellikle Türkiye'deki küçük ve orta ölçekli işletmelerin ihtiyaç duyduğu çıraklık, kalfalık, ustalıkla ilgili devasa bir hamle yaptık. 25 Aralık 2021 tarihinde Mesleki Eğitim Kanunu'nda önemli değişiklik yaptık, o asgari ücretin yüzde otuzu bir katkı payı veriliyordu öğrencilere. Onu işveren veriyordu. Devlet olarak bunu biz üstlendik. Aynı zamanda üç yılın sonunda kalfa olanlar da aynı parayı alıyordu. Onu yüzde elliye çıkardık asgari ücretin yüzde ellisine. 25 Aralık 2021'deki değişikliği yapmadan önce tüm Türkiye'deki kalfa sayısı 159 bindi. Şu anda 1 milyon 400 bine ulaştı. Bir yıl gibi kısa sürede. İnşallah 2023 yılında 2 milyona çıkartacağız. Bunlar, Türkiye'nin genç işsizliğini düşürmeyle ilgili çok önemli hamleler..."
Öğretmenlerin 2022-2023 eğitim öğretim yılı yaz dönemi seminerleri ÖBA üzerinden uzaktan eğitim yöntemiyle gerçekleştirilecek
16 Haziran'da 2022-2023 eğitim öğretim yılının sona ereceğini anımsatan Özer, 1 Ağustos-1 Eylül tarihinde deprem bölgesindeki öğrenciler için öğrenme kayıplarını telafi edecek bir telafi mekanizması olacağına, ayrıca geçen yıl olduğu gibi bilim, sanat, matematik ve yabancı dille ilgili yaz kurslarına da devam edileceğine işaret etti.
Yayının sonunda öğretmenlerin yıl sonu meslek eğitim programlarıyla ilgili çerçeveyi paylaşan Özer, sözlerini şöyle sürdürdü: 19 Haziran ile 23 Haziran tarihleri arasında öğretmenlerimizin yıl sonu mesleki çalışmaları var. Öğretmen Bilişim Ağı (ÖBA) diye yeni bir dijital bir platform oluşturduk. Bu tarihler arasında, yıl sonu mesleki çalışmaları, öğretmenlerimizin okula gitme zorunluluğu ortadan kaldırılarak ÖBA dijital platformu üzerinden uzaktan eğitim şeklinde devam ettireceğiz.